Güneş Saçlı Gelin

Ölümün uğradığı bir yuvanın sancısı var bazı gecelerde. Bir hastane koridorunun soğukluğu,bir kardeşin yaktığı ağıtların sesleri, bir çocuğun yetim kalışına şahit kalmak var. 
Bir yuvadan ayrılan bir gelin var.Yüzü donuk ve beyaz,vücudu kaskatı,gözleri kapalı,vedanın kendisi olan bir gelin.
Adım adım son yaşadıkları,farketmeden ailesiyle geçirdiği son zamanları ve arkasında kalanlara ettiği bir vedası var.
Acıya şahitler var,niye bunu yaşadığını sorgulayanlar,kendini de bu veda da kaybedenler var.
Gerçekler der ki ''Acıya alışmak lazım,hayat bu'', gönül karşı çıkar ''Acıya alışmak olmaz,vedalar sevilmez.''
Bahsi geçen hayat gerçekler ve gönül arasında ince bir çizgidir.Gitmek ya da veda etmek sana,bana yahut sokaktan geçen  bir yabancıya dahi yakışmaz.
 Acı zihni karıcalandıran bir karmaşayken gönül hep itiraz eder.İsyanın kendisi gönüldür, ''Neden ben?'' sorusunun ta kendisidir.Gönlünü ne kadar dinlersen dinle gerçekleri istemeden dahi hep kabul edersin. Bilirsin acının kıyısında gerçekler o kıyıya vuran ilk dalga.
Yarım kalan o hayallerin,3 gün sonra kutlanamayacak doğum gününün,ansız olan o vedaların,evde bir anda oluşan o sessizliğin acısı bazılarında hiç geçmeyecek.
Sözler genelde tükenir,sonra gene bir söz kalır gözyaşı dolu defterlerde
''Ölüm Allah'ın emri,ah şu ayrılık olmasaydı''.

Yorumlar

Popüler Yayınlar