Hoşçakal'ın Hükmü
Yollar bilinmez, dalgalar savurgan
Acılar taze, sokaklar çıkmaz
Kalbin özü yorgun, taşıdığı beden ayakta
Hissettikleri boş bir ruh gibi dolanır ortalıkta
Şimdi başka başka diyarlarda
Ne yapar, bilinmez oralarda
Kendi gitti anlatamadıkları kaldı
Şu anlamsız duvarlarda, kağıtlarda
Belki bir mezar taşında.
İnanmaz tüm olanlara,
Bekler ruhun karmaşasında
Tüm biten baharlara, 'son'u ile başlayanlara
Bitişinden doğar hoşçakallarla.
Bilinmez diyarında bir sessiz izdir ruhum
Bitmez bir mürekkeple yazar dururum
Anlayanım yoktur
Yolum yalnızlar sokağının yoludur, kalamaz
Bir hoşçakalın ruhunu doldururum.
Gidişler ağır ve doğru
Kalanlar hafif ama yanlış
Doğrunun ağırlığı, hafifin yanlışından daha hafif
Kalmak ilk defa gitmekten çok daha ağır,zor.
Ey sabahları odasına sızan bir güneşten dahi ışığı göremeyen mahkumlar!
Karanlık bir odada yalnızlığına hapsedilenler,
Hastanelerde gözleri kapalı ama her acıyı milimine kadar hissedenler
4 duvar arasında bir beden içine sıkışan ruhumun, benliğimin sizden ne farkı var?
Söyleyin bizim ne farkımız var?
Cellat vurdu ayrılığın boynunu,
Kanlı hançerde saklı her öznenin kanı kurudu
Şiirin öznesi bitti, şairin katili öldü.
Şair şairliğine tövbe etti.
Bir hoşçakal bin hoşgeldinin bedeli oldu.
Dürt içimdeki narı gömleğime renk bulaşsın derdim
Şimdi sensiz kanlı bir gömlek gibi giyiyorum yaşamayı
Bir mezar taşı veyahut sessiz donuk bir beden
Öyle ya da böyle bir kara toprak son bir gülümsemenin hayalini yaşatacak
Bir hoşçakalın hükmü bin gece zehir yuttursa da
Bir gece dahi unutturmayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder